5 Kasım 2015 Perşembe

Orada Bir Köy Var Uzakta - Arzu Kök

Orada Bir Köy Var Uzakta…

Bizim Köy, Mahmut Makal’ın Köyü. Senin köyün, benim köyüm, köyümüz. Köylerimiz. İşte onları, o köylerin insanlarını, yaşam şartlarını yazdı. Hiçbir şey katmadı yazarken. Bir fotoğraf kamerası gibi, gördüğü gibi aktardı her şeyi. 

 Görmesini bilmeyen gözlere soktu yaşanılan gerçekleri, gerçeklikleri. İşte bu yüzden tutuklandı, hücuma uğradı, oradan oraya sürüldü. Fakat ona bu eziyetleri reva görenler çok haksızdılar. Çünkü herkesin bildiği bir gerçek vardır ki yaraların tedavi edilebilmesi için önce açılması gerekir. Bu işi ya hekim yapar ya da hastanın kendisi. Mahmut Makal bir hekim değildi ama o hastalardan biriydi. O, köyün bilinmeyen sefaletini ve unutulmuşluğunu yaşayanlardan biriydi. Belki de bu yüzden çok güzel açıldı bu yara. Her ne kadar yara korkutsa da bazılarını. Hatta Nihat Erim sonunda “Biz Türkiye gerçeklerini Mahmut Makal’dan öğrendik”  demek durumunda  kalmıştır. Neler mi anlattı  Mahmut Makal’da bu kadar tepkilere, işkencelere ve bir o kadar da takdir ve teşekküre maruz kaldı?  Bizim Köy’de:

“Anlatılan köy kapalı bir çevredir. Özellikle kadınlar, çocuklar, askerlik çağı öncesindeki gençler kente ve uygar dünyadaki yeme içmeye, giyim kuşama, araç gerece olabildiğine yabancıdır. Günlük yaşam yoksullukla doludur. Giyinip kuşanmadan tutun da, temizliğe, ısınmaya dek her şey problemdir.

Köydeki evler sağlık koşullarına aykırı, rahat yaşama elverişsiz, düzensiz, derme çatma, dayanıksız yapılardır. Isınmak için tandır kullanılır. Yakacak ise kurutulmuş hayvan pisliği olan tezeklerdir.

Aydınlanma güneş ışığıyla olur. Güneş battıktan sonra yaşam durur. Gaz bulunamadığı için lambadan da yararlanılamaz. Giyim-kuşam derin bir yoksulluğu yansıtır. Beslenme gereksinimi ancak sınırlı bir şekilde karşılanabilir. İçme suyu kıttır, kullanılan su genellikle sağlık koşullarına aykırıdır. 

Evlilik, ekonomi bakımından çok güç koşullar içinde gerçekleşmektedir. Kadınların yaşamı olağanüstü güçlüklerle doludur. Üretime katılmayan yaşlılar geçim sıkıntıları içindedir. Yalnızlık çeker, itilip kakılırlar. Sağlık sorunları artmıştır, ancak son günlerini bakımdan uzak yaşarlar. 

Çocuk gereken bakımı görmez, elverişsiz koşullarda yetişir. Neredeyse tüm çocuklar küçük yaşlardan itibaren çalışmak zorunda kalır. Yetim, öksüz kalanlar, tümüyle güçlük içinde büyür. Mirasın paylaşılmasında kadınlar ve çocuklar türlü haksızlıklara uğrar. Yurttaşlık Yasasının yerine gelenek görenek geçerlidir. Bu uygulamalarda hak hukuk önemli değildir.

Bilgisizlik nedeniyle ekonomik güçlükler de, sağlık sorunları da derinleşmiştir. Temizlik gerekleri yerine getirilmez. Hastalıklara karşı korunma sağlanamaz. Çocuk ölümleri yüksektir. Doktora ve hastaneye ulaşmak çok güçtür.

Yoksulluk, eğitimsizlik, insan ilişkilerini derinden etkilemiştir. Köyde kavga gürültü eksik olmaz.

Temel gelir kaynağı tarım olduğu halde tümüyle topraksız olanlar ya da az topraklı aileler çoğunluktadır. Aileler, hatta köyler arasında toprak anlaşmazlıkları sık sık patlak verir. Hatta kimi zaman bu çatışmalar ciddi boyutlara ulaşır. Verimsiz, kıraç topraklar geçimi güçleştirir. Büyük toprak sahipleri ise köylünün elindeki toprağa göz dikmiş durumdadır.

Tarımda verimliliği sağlayacak olanaklardan yoksundurlar. Elverişli tohum bulmak güçtür. Zararlılarla mücadele edilmez. Kuraklık ve aşırı yağış üretime darbe vurur. Tarım donanımı yetersizdir. Hayvanlar hastalıktan kırılır. Başkasının yanında boğaz tokluğuna, her türlü güvenceden yoksun çalışmak zorunda kalanlar çoğunluktadır. Borç ve faiz köylünün belini bükmüştür. 

Bilgi eksikliği türlü sıkıntıların, hastalıkların, elverişsiz hava koşullarının gerçek nedenlerle kavranmasını önler. Sorunlar, Tanrı’nın buyruklarına uyulmadığı için başa gelen birer ceza olarak algılanır. Okuma üflemeden, büyüden medet umulur. Din, yaşamın tüm alanlarını derinden etkiler. Bu dünyanın yerine öteki dünyaya bağlanmak gerektiği ileri sürülür. Dinin dışındaki alan hor görülerek yaşam tümüyle din ölçütünde değerlendirilir. Din inançlarını sömüren, geniş bir baskı çevresi oluşmuştur. 

Bilim ve laik dünya görüşüne dayanan eğitimin yerini din eğitiminin alması istenmektedir. Din sömürücülüğüne karşı direnen öğretmen, sürdürdüğü savaşımında yalnızlığa, umursuzluğa sürüklenmiştir. Köy çocuklarının eğitim görmesi ise oldukça zordur. Neyse ki o dönemde Köy Enstitüleri vardır.”

İşte bunları anlatmıştı Mahmut Makal. Yaptığı sadece köy gerçeklerini tüm açıklığıyla anlatmaktı. Çünkü o da dünyanın ve insanların unuttuğu o köylerden birinde genç bir öğretmendi. Yaşadıklarını yazdı, Varlık dergisine gönderilmek üzere postaya verdi. Varlık Dergisinde yayınlandı önce parçalar halinde Bizim Köy, sonra kitaplaştırıldı. Yer yerinden oynadı birden kitapla birlikte. Halk Partisi ile Demokrat Parti birbirine girdi. Parti yöneticileri birbirlerini çok ağır sözlerle suçladılar. Ama her zaman olduğu gibi okkanın altına giden genç öğretmen Mahmut Makal oldu. Tutuklandı ve sonra da sürgünlerden, işten çıkarmalardan, irili ufaklı cezalardan bir türlü kurtulamadı.

Halk Partisinin bastırması, uluslar arası çevrelerin yakın ilgisi nedeniyle, önce tutuklanmasına karar verilen Makal hakkındaki hüküm daha sonra değişti. Onda bir “şahsiyet bozukluğu” olduğuna karar verildi ve Makal’ın “doğuştan gelen aşırı kötümser bir karaktere sahip olduğu” söylenerek salıverildi. Uluslar arası tepkilerden korkuyordu hükümet ve bununla da yetinmedi. O dönemde Cumhurbaşkanı olan Celal Bayar, Makal’ı Cumhurbaşkanlığı Köşküne resmen davet etti. Orada baş başa görüştüler, ama ayrıntılar, neler konuşulduğu hâlâ bir sırdır. 

Bu sıralar Paris’te öğrenci olarak bulunmakta olan Dışişleri eski Bakanı Turan Güneş, bir akşam arkadaşıyla yemek yerken, Mahmut Makal’dan söz eder ve yan masada bulunan ünlü ressam ve şair Bedri Rahmi Eyüboğlu, Güneş’in Makal’ı küçümsediğini zannederek hemen oracıkta o ünlü;
“Herifçioğlu Sen Mişel’de koyvermiş sakalı
Neylesin bizim köyü, nitsin Mahmut Makal’ı
Esmeri, sarışını, kumralı, kuzgunî karası
Cebinde dört dilberin telefon numarası
Bir elinde telefon, bir elinde kesesi
Uyy!.. yesun oni nenesi
Yesun oni nenesi. “ şiirini yazar.

Tutuklanmaktan kurtulmuştur ama o çok sevdiği öğretmenliği yapmaması için de yıldırma çalışmaları başlamıştır. Hatta bazen bir ay içerisinde birbirinden uzak üç ayrı köye sürgün edildi. Asılsız ve sudan sebeplerle, maaş kesintisi, ders verilmeme gibi disiplin cezalarına çarptırıldı. Kiralık ev bulamaması için ev sahiplerine baskı dahi yapıldı. Sonuna kadar direndi. Ama daha sonra Ankara Gazi Enstitüsü’ne girdi. Avrupa Sosyoloji Merkezi’nde araştırma yapma için Fransa’ya gitti. 1965 seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi’nden milletvekili adayı oldu, kazanamadı. Yeniden eğitime döndü. Çeşitli illerde ilköğretim müfettişliği yaptı. 1971’de İstanbul Sağır ve Dilsizler Okulu’nda Türkçe Öğretmenliği yaptı ve sonrasında çok sevdiği öğretmenlikten ayrıldı. 1972 yılında Venedik Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı dersleri verdi. Yurda döndü, Ankara’ya yerleşti. 

Yaşadığı onca acıya ve sıkıntıya rağmen yazmaktan asla vazgeçmedi. Her fırsatta Jean Paul Sartre’nin ünlü “Aç bir dünyada edebiyatın işi nedir, yazar herkese seslenmek, herkesçe okunmak istiyorsa, açlıktan ölen milyonlardan yana olmalıdır, bunu yapmadıkça, mutlu bir azınlık hizmetindedir ve onun gibi sömürücüdür” sözünü tekrar ediyordu. Bizim Köy kitabı UNESCO tarafından hem de iki kez “Dünya Kültürüne Hizmet Ödülü” ile ödüllendirildi. Aynı kurul Makal’ı aynı zamanda “Dünya Gençliğine Örnek İnsan” olarak seçiyordu. 

1943 yılının Mart ayında henüz yapım aşamasında bulunan ama bir yandan da derslerin devam ettiği İvriz Köy Enstitüsü’ne gelen ünlü eğitimci İsmail Hakkı Tonguç bir öğrenciyle konuşmak istemiş. Ancak genç heyecandan konuşamamış bir türlü. Bunun üzerine Tonguç; “ bunlar yedi yüz yıldır konuşturulmuyorlar, ama bir gün bir konuşacaklar ki…” der. İşte o gün konuşamayan genç Mahmut Makal’dır ve Tonguç’un dediği gibi bir konuşmuş, pir konuşmuştur.

Mahmut Makal; şair ve filozof ruhlu, duygulu bir yazar. Güçlü, açık, keskin bir deyişle yazıyor eserlerini. Ama bu deyiş, öyle bir deyiş ki, gerçek yazarların kimliğini ortaya koyan, sözlerde anlatılmaz bir büyü hissettiren, kekre bir şiir havası veriyor yazdıklarına… Mahmur Makal bu ülkenin en önemli değerlerinden birisidir. Böylesi güzel yazan bir yazarı, öğretmeni tanımanın, öğrencisi olmanın mutluluğunu yaşıyorum. İyi ki varsın Mahmut hocam…

Son olarak Orhan Kemal’den küçük bir anı aktarmak istiyorum;

“Mahmut Makal’ın kitabını; bir hamlede yer, yutar gibi okuduktan sonra, elimde olmayarak ‘Yaşa aslan!’ diye haykırdığım zaman, saat gecenin üçüne çeyrek vardı.

Onu hiç tanımıyorum. Hiçbir yerde görmüşlüğüm falan da yok tabii… Gecenin üçünde beni heyecanlandıran bu delikanlıyı, alnından öpmek için önüne geçilmez bir istek duymuş, buna, imkân olmayınca da kaleme kağıda sarılmış, Bizim Köy hakkında bir methiye döktürmüştüm.

Ne zaman uykuya geçtim bilmem. Sabahleyin çok erkenden uyandığım zaman, akşamki heyecanı yeniden yaşadım ve karıma;
‘Bu kitabı bugün oku!’ dedim. ‘Derhal oku… Senden yemek falan istemiyorum. Öğleye kadar oku, üzerinde konuşalım!’
Öğle oldu, eve geldim.
‘Nasıl?’ dedim karıma, ‘Okudun mu?’
‘Okudum…’
‘Nasıl buldun?’
Beni gözden geçirdi.
‘Çok güzel, amma…’
‘Eeee… Amması ne?’
‘Ah şey olsaydı…’
‘Ne?’
‘Bir noksanlık var bunda… Sen daha iyi anlarsın ya…’
‘Ne?’
‘Şey canım işte… Bu işlerin, yani köy ve köylü meselesinin kökünden halli için…’
‘Anlıyorum, köy ve köylüyü kurtarmak için nasıl bir yol takip edilmesi lazım geldiği…1
‘Tamam… Yoksa, mesele aynı gerilik, yalnız Mahmut Makal’ın ve Mahmut Makal’ların köyünde mi? Bizim şehirde burnumuzun dibinde yok mu? Pencereden bak… Sadece teşhirle bitmiyor iş…’
‘O tarafını da başka Mahmut Makal’lar dünsün karıcığım’ dedim. ‘Temenni edelim şehirli bir Mahmut Makal çıksın da –Bizim Şehir- diye bir kitapla; beton, çelik, elektrik, otomobil, radyonun yanı başındaki uçurumdan bahsetsin…’
Bu konuşmanın  üzerine methiyemi yırttım. Çünkü Mahmut Makal, asıl methiyelere layıl eserlerini daha sonra verecek, yahut Mahmut Makal’lar…” (Yaprak; Sayı22, 15 Mart 1950)


Arzu Kök

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder